Kilise ibadetlerimizde çoğu zaman çok sert bir ayrım oluyor: İlk önce yürekten, içtenlikle, sevgi ve sevinçle dolu ilahilerimizi Rab’be söyleriz. Sonra oturup, düşünerek, not alarak, aklımızı yorarak vaazdan öğreniriz. Birisi duygusal, birisi akılsaldır. Birisi sağ beyni diğeri sol beyni kullanır. Bir tarafta sanat var, diğer tarafta formel mantık. İlk önce övgü, sonra teoloji. Ama ibadetlerimiz böyle olmak zorunda değil. Hatta ilk Hristiyanlara baktığımızda, zaman zaman ilahiler veya şiirler ile Tanrı Sözü’nü öğrettiklerini görürüz.
Bunu göstermek için, kilise tarihinde çok fazla ilerlemek gerekmiyor. İncil’e bakmamız yeterli! Mesela, Kutsal Kitap’ı açıp Filipililer 2:6-11’i okuyabilirsiniz. Bir çok uzmana göre bu metindeki tekrarlamalar, simetri ve paralelizm bir şiir (ya da bir ilahi) olduğunu gösteriyor. Ama bu şiirin sözlerine baktığımızda, Hristiyan teolojisi için son derece önemli olan kavramlar içerdiğini görürüz. Bu sanat eserinde İsa’nın tanrılığı, insan bedeni alması, carmıhta ölmesi ve sonra yüceltilmesinden bahsedilir. Koloseliler 1:15-20’nin bir ilahi ya da bir şiir olduğu da düşünülüyor. Metin bizlere, İsa’nın her şeyi yarattığını, kilisenin başı olduğunu ve ölüler arasında ilk doğan olduğunu öğretiyor. Bu kavramların hepsi teoloji derslerinde saatlerce konuşulan şeylerdir, ama hepsi ilk Hristiyanların sanatında yer aldı.
Tabii ki ilahilerle teoloji öğreten insanlar 1. yüzyılda kalmadı. Kilise tarihi bu insanlarla dolu. Mesela Romalı şair olan Aurelius Prudentius’un 5. yüz yılda yazdığı “Corde natus” isimli ilahide şu sözler geçiyor:
“Kendisine insan bedeni aldı
Zayıf ve çelimsiz, mahvolmaya mahkum.
Dehşetli yasanın, sonsuza dek cehennemde
yatmaya mahkum ettiği soy
Tozdan yaratılmış soy mahvolmasın diye.”
Ya da Protestan Reformunda büyük rol oynayan Martin Luther’in 16. yüzyılda yazdığı bir ilahiye bakalım (“Nun freut euch, lieben Christen gmein” ilahisinin 5. kıtası):
“Baba sevdiği Oğlu’na dedi ki
Merhamet etme zamanı geldi.
Şimdi git, tacımın en parlak taşı,
Herkese kurtuluş getir.
Onları günah ve kederden azat et.
Sonsuza dek seninle olsunlar diye
Acılı ölümü yen.”
Gördüğünuz gibi, bu ilahiler çok derin teolojik kavramlar içerir. Kıyaslamak için, geçen gün bir toplantıda söylenen modern bir ilahiye bakalım:
“Bırak yağsın yağmurun
Göklerin kapaklarını aç”
Bu sözler 5-6 kere söylendi, sonra ilahi bitti. Peki, Tanrı’nın yağmuru nedir? Göklerin kapakları nedir? Açıldıklarında ne oluyor? Neden bunu söylüyoruz? Bu ilahi ile ilgili sorumuz çok. Kısaca sözleri tek başına aşırı anlamlı değildir.
Her ilahide bütün teolojik kavramlardan bahsetmek zorunda değiliz. İlk kilisenin, Mezmurlar söylediğini biliyoruz (Kol. 3:16) ve mezmurlar İsa’dan doğrudan bahsetmez. Ama öğreten ilahiler repertuarda olsun! Çünkü müzik güçlüdür. Teoloji dersinizde öğrendiğiniz bir şeyi kolayca unutursunuz, ama en sevdiğiniz ilahinin sözlerini kolay kolay unutmazsınız. Müziğin bu gücünü Rab için kullanalım. Yazdığımız ve seçtiğimiz ilahilerin büyük bir kısmı derin gerçeklerle dolu olsun ki, cemaatlerimiz bu gerçekleri öğrensin ve unutmasın. Bu gerçekler akıllarında kalsın ve bu gerçekleri düşünerek değişsinler. İlahilerimizle öğretelim.
İyi tapınmalar.